|
KUMULLAR VE YÖNETİMİ www.haberanaliz.net/article_detail.php?article_id=1515 Kıyı kumullarımız; özellikle 1980 sonrası artan nüfus, turizmin bilinçsizce desteklenmesi, yüksek enflasyonda yazlık ev yapımının yatırım olarak görülmesi gibi nedenlerle hızla yok edilmekte. Bu hızlı yok oluşu görmek istemeyen başta Çevre ve Şehircilik, Orman ve Su ile Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ile mahalli yetkililer yurt dışı gezilerinde de öyle görünüyor ki kıyı kumullarının korunması konusunda başka ülkelerin çalışmalarını da görmek istememişler. Kıyı kumullarının tahrip şekillerini üçe ayırabiliriz:
Türkiye’de bazı kıyı kumulları; biyosfer rezerv, doğa parkı, doğal sit, dünya mirası, milli park, muhafaza ormanı, özel çevre koruma bölgesi, tabiatı koruma alanı, önemli kuş alanı, yaban hayatı geliştirme sahası ve yaban hayatı koruma sahası gibi koruma alanları içinde kalmalarına rağmen tahribatlardan korunamamışlardır. Hatta kıyı kumulları, koruma sahaları içine girdikten sonra daha şiddetli ve daha hızlı tahrip edilmeye başlamışlardır. Onlarca kıyı kumulu yok edilirken veya ağır bir şekilde tahrip edilirken başka ülkelerde çok yaygın olan kıyı kumullarının onarımı, kumulu yeniden doğal durumuna getirme çabalarının Türkiye’de hiç görmüyoruz. 1984 yılında kıyı kanunu çıkmasına rağmen bu kanun kıyıların doğasını korumaya yönelik olmamıştır. Kanun dışında, çıkan “kıyı uygulama yönetmeliği” ve “kıyı yönergesi” de doğayı korumaya yönelik hazırlanmamıştır. Barselona Sözleşmesi bünyesinde yer alan kıyı yönetimi protokolü, Avrupa ülkeleri tarafından imzalanmış, ancak Türkiye, Bosna-Hersek, Güney Kıbrıs, Lübnan, Libya ve Mısır bu protokolü imzalamayan 6 ülkedir. Fransa’da “Kıyı koruma ajansı” 1975 yılında kurulmuş ve bugüne kadar 153.000 ha önemli kıyı alanını satın alıp koruma altına almıştır. İspanya 1988 yılından beri “Spanish Shore Act” yasası ile kıyılarını ve kıyı kumullarını korumaya çalışmakta. Romanya 2003 yılında “Kıyı yönetim kanunu” nu çıkarmıştır. Bu yayınlar; Adana, Antalya, Balıkesir, Bartın, Bursa, Çanakkale, Hatay, İstanbul, Mersin, Muğla ve Samsun illerindeki kıyılar ve bazı kıyı kumulları için yapılmıştır. Bu yayınları yapan bilim adamları; Botanikçi, Coğrafyacı, Deniz kaplumbağa uzmanı, Deniz bilimci, Deniz işletmecisi, İnşaat Mühendisi, Mimar, Peyzaj Mimarı, Su Ürünleri uzmanı ve Şehir Plancısı. Bu çalışmaların bazılarına Adana ve Samsun il çevre Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma Kurumu ve Muğla ÖÇK Müdürlüğü, Samsun DSİ, Samsun İl Özel İdare Müdürlüğü ve Samsun Tarım Müdürlüğü de katkı vermişler. Hâlbuki kıyı kumul yönetimi için öncelikle bitki sosyoloğu (bitki toplulukları çeşitliliği), bitki sistematikçisi ( damarlı ve damarsız bitkilere ait bitki türleri çeşitliliği), hayvan sistematikçisi (çeşitli hayvan gruplarına ait hayvan türleri çeşitliliği) başta olmak üzere jeomorfolog (kumul tipleri çeşitliliği), jeolog (hidrojeolog vb.) ve kumulun bulunduğu yere göre arkeolog olmalıdır. Bu bilim adamlarının o kıyı kumulunun biyolojik çeşitliliğini ortaya koyup bu çeşitliliğin kumuldaki dağılışına göre kumulun tamamının mı yoksa hangi bölgelerinin koruma altına alınması gerektiğini birlikte ortaya koymaları gerekir. Yoksa biyolojik çeşitlilik konusunda bilgisi olmayan yukarıda saydığım çeşitli disiplinlerdeki bilim adamlarının kumul yönetimi konusunda yapacakları yayının bilimsel fazla bir değeri olmayacaktır. Türkiye’nin tüm kıyı kumullarının korunması konusunda ise gerçekten korumaya yönelik yasanın çıkması ve doğa korumadan sorumlu bakanlıkların ise kıyı kumullarının yönetimi konusunda çok hızlı adımlar atması gerekmektedir. Unutulmasın ki Türkiye kıyı kumullarının tüm biyolojik zenginlikleri olmasa da çoğu tespit edilmiş ve yayınlanmıştır. Korumadan sorumlu bakanlıkların kulaklarının üstüne yatıp yapılan ikazları dinlemeyip kumullarımızın doğal değerleri kaybolduğu zaman gelecek nesiller neleri, kimlerin ihmalleri ile kaybettiklerimizi bileceklerdir. Prof. Dr. Turhan USLU |